Tutunmak Üzerine
Tutunmak Üzerine

Tutunmak Üzerine

Zihnimde yaramaz bir çocuk var. Bazen her yeri dağıtır. Kızsan kızamazsın, satsan satamazsın…

Dün yine her yanı dağıtmış. Toplamaya çalıştım gün boyu. Toplar gibi oldum kaç defa. Azıcık rahatlayıp arkanı dönmeye gelmiyor. Yine darma duman buluyorum ortalığı. Öylece bırakayım diyorum, içimdeki düzen meraklısı yönetimi devralıyor. “Toplamanın bir yolunu bulalım, değil mi Burcu’cum?” diyor ince dudaklı, gıcık müdür modunda. 

Ben de yogaya sığındım hal böyle olunca. Derste akan onlarca telkin, farkındalık ilhamı arasında bir tanesine fena takıldım: TUTUNMAK

İnsan nasıl da tutunuyor. Koala misali yapışıyor, sarılıyor bazen. Öfkeye, kızgınlığa, umutsuzluğa, acıya, nefrete… Egodan kaynaklı, yaşam deneyimini cehenneme çeviren hallere…
Sonra zaman geçiyor, tutunmayı bırakmışsın, başka bir şeye tutunmuşsun.
Ben de hayal kırıklığına tutunup bırakamadım dün saatlerce. Bırakmak istemedim belli ki… 
Beklentiler hayal kırıklığı yaratıyor vesselam. İnsan önce beklentiye tutunuyor, gerçekleşmeyince de hayal kırıklığına…
Seçim işte…
Mutluluk, neşe insanın doğal hali iken, insan doğalından kopup acıya neden tutunur?

Dış parametrelerin direttiğini içime almama üzerine çalışıyorum bu ara. 
İçeride yarattığının dışarı yansıyıp dışarıda da hızla yarattığını görüyorum, deneyimliyorum.
Örnek vermek gerekirse… İçimde neşe ve akışkanlık yaratıyorum mesela. O halde kaldıkça dışarıdaki dünya akıyor. Etkileşimlerimde neşe ve ahenk oluyor. İşlerim kolayca çözülüyor. Neşe hali titreşe titreşe yayılıyor. 

Mühendis kafası işte…
İlla işin NASILINA takılıyor.
Orada kafam karışık.
Kuantum fiziğinde anlatılan gözlemci devreye girdiğinde, parçacığın dalga hareketinden vazgeçip doğrusal hareket etmesi misali, olanı kabul etmek yerine NASILI gözlemlemeye kalktığımda sistem hata veriyor.

Tutundukça yaratıyorsun. 
Tutundukça sınır koyuyorsun. 
Tutundukça kendi potansiyelini limitliyorsun.

Yogada beden esneyip uzarken acı çekiyor bazen.
Acıya tutununca bir fena oluyor insan. Zihnin sesi artıyor da artıyor. Acı büyüyor sanki o an. Dünyayı kendi kendine iki dakikada dar ediyorsun. 
Acıya değil de nefese, müziğe veya o an  hoşuna giden başka bir şeye tutunuyorsun, hop dünyan cennet oluveriyor. Tutunacağın şeyi değiştirmek de bir seçim. Ama tüm olasılıkları barındıran, sonsuzluk hali tutunma ile yine yok oldu. Tutunduğun şey şıp diye hayat deneyimin oldu.

Tutunmayı nasıl bırakır insan?
Al sana bir NASIL sorusu daha.
Nasılını şimdilik buraya park edelim. 

Tutunmayı bırakınca sınırsız bir özgürlük, bir olma hali var gibime geliyor.
Aydınlanma deneyimi böyle bir şey belki. Ondan kafayı takışım buna.

İnsanoğlu tutunmamayı, sadece var olma halini nasıl elde eder?
Düşünen, sorgulayan, bulan, bilen var ise bir ses çıkarabilir mi lütfen?
Fikrim o ki, bu soruyu sormayı akıl edebilen insanoğlu cevabı da bir yerlerde biliyordur. 

İçimdeki ses yine ses ediyor. Sen de biliyorsun da, cevabın geldiği yeri dinlemiyorsun diyor.
Neyi dinleyeceğim diye sorasım var da cevap hep aynı:
Kendini!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.