29 Mayıs Salı akşam üzeri Yay burcunda dolunay oluşacak.
Ertesi akşam BodyFit Nişantaşı’nda Dolunay Meditasyonu var. Bu sefer ben yönetmiyorum, katılımcıyım, heyooo!
Kundalini Yoga eğitmenlerimizden Hande hocamız, yoğun, arındıran, nefis bir çalışma ile geliyor, sabırsızlanıyorum!
Dolunay dönemleri, ruhun sıkışıklıklarının bilince yükseldiği günlerdir.
Görmezden geldiklerimiz, halı altına süpürdüklerimiz bir anda ortaya çıkıverir.
Saklayamazsın.
Saklanamazsın.
Kendinden kaçmak zorlaşır.
Gelecek kaygısının yükseldiği günlerdeyiz.
İçeride bir sıkışıklık var. Tanımlayamıyoruz.
Sıkışan ruha çare bulamıyoruz.
Daha da beteri bu can neye böyle sıkışıyor, belli değil.
Belirsizlik ve tahammülsüzlük hakim.
Olur olmaz şeylere kafayı takmak istiyor insan.
Sebebini bulunca, çözümü de buluruz diye bir umudumuz var.
Ama bir toz bulutu var. İlerisi görünmüyor.
Sabretmek zorlaşıyor.
Kimisinin konusu aile, kimisi iş, kimisi aşk, kimisi de sağlık…
Ortak hal; ne yapacağını kestirememe hali.
Çaresizlik hissi…
Yetememe hali…
Bir de buna suçluluk duygusu pek kolay ekleniyor.
O eklendi mi insan kendi cehennemini yaratıveriyor.
Bu noktada, Mart 2018’de Yoga Journal Türkiye’deki köşemde yayınlanan SUÇLU HİSSETMEK yazımdan ufak bir alıntı yapacağım:
“Suçluluk duygusu, aşağıdaki üçlüden herhangi birini kendine söylediğinde ortaya çıkıyormuş.
- Daha iyi olabilirdim.
- Başkalarını üzdüm.
- Başkalarını hayal kırıklığına uğrattım.
…
Konu bir numara olunca, suçluluk duygusu, yetersizlik hissiyle birlikte geliyor.
Bu ikincil hisse tahammül etmek pek kolay olmuyor.
Bu tahammülsüzlük kendini cezalandırmayı ve nihayetinde kendini sabote etmeyi tetikliyordu benim deneyimimde. Bunu fark edip, bunu kendime yapmayacağıma dair söz verdiğim zamanları daha dün gibi hatırlıyorum ki en azından on beş yıldan fazla geçmiş.
Kendime verdiğim söz, “Elimden gelenin en iyisini yapmak!” denen ve sınırlarının nereye ulaştığı bilinmeyen tutuma tutunmaya dairdi. Suçluluk hissiyle kıvranmaktansa, çabalamanın sorumluluğunu almak ve sınırlarını genişletme kararıydı bu söz bir yandan da…
…
Bugün anlıyorum ki suçluluk hissi değerli bir sinyalmiş.
Sorgulamak için bir fırsatmış.
Altında yatanları anlamaya vakit ayırmam lazımmış.
Durmam ve anlamaya çalışmam lazımmış.
Böyle böyle, suçluluk hissi de konfor alanına alınırmış. İşte o zaman insanın hareket alanı çok genişliyormuş.
“Anlamaya çalışmak!” her yerde, her koşulda, herkese çok şifalıymış.”
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Bu aralar “Yetemiyorum, beceremiyorum. Nereye gidecek bu böyle?” cümleleri senin de aklından sıkça geçiyorsa önümüzdeki dolunaya kadar bu yükseliş devam edebilir, hazırlıklı ol.
Bu yükün altından kalkmanın tek bir yolu var: Anlamaya çalışmak.
Bugünlerde içimizde sıkışan duyguları tanımlayabilmek gerekiyor.
Aslı astarı var mı?
Yoksa kendi yarattığımı bir illüzyonun içinde mi boğuluyoruz?
Mağduriyet haline tutunup kendine acımak ve ilgi çekmek bir alışkanlığa dönüşmüş olabilir.
Her duygunun bir enerjisi var.
Bu enerji yaratıp büyütebilir.
Yakıp yıkabilir de…
Enerjiyi nereye kanalize edeceğimizi seçme hakkımız olduğunu hatırlamak gerekiyor bu günlerde.
Dolunay ve çevresindeki günlerde duygular ateş gibi yükselebilir.
Bu enerjiyi anlamaya çalışın ve çabadan vazgeçmeyin.
Meyveleri insanı olgunlaştırıyor. Gerçeğe yaklaştırıyor.
İşte bu hal geleceğe dair umut ışığını yakacak ve güçlendirecektir.
Sevgilerimle,
Burcu Vurkaç
23 Mayıs 2018, İstanbul