Dün sabah kafede oturuyorum, bir yandan da yazıyorum.
Kafede tanıştığım bir arkadaşım var, dünya tatlısı…
Ayaküstü kısa bir sohbet ediyorduk, dedi ki “Kışa göre sende büyük bir değişim var. Hatta son bir ayda bu değişimin arttı ve parıltıya dönüştü. N’oldu?”
“Hayat planımda olmayan bir çok şey oldu.” diye söze başladım ki sözümü kesti.
“Nereden biliyorsun hayat planında olmadığını?” diye sordu pat diye.
“Benim kafamdaki planda yoktu desem daha doğru galiba.“ derken zihnimde ufak bir kıvılcım parladı.
Çok hoşuma gitmişti söylediği cümle.
Uyandırdı beni: Hayatı kontrol edebileceğimi, planlayabileceğimi sanan cüretimden uyandırdı.
Ne komik değil mi?
Hayatı planlayabileceğini sanmak…
Hayatı kontrol edebileceğini sanmak…
Rüzgarla dans etmeden, yağmurda ıslanmadan, güneşte yanmadan, ılık bahar meltemini tatmadan ilerleyemiyorsun hayat yolunda. Tüm bunların ayrı bir tadı ve öğretisi var.
Zorlayan, yakan yanı var.
Gülümseteni, okşayanı var.
Direndikçe acıyı keşfediyorsun.
Uyum sağlamayı öğrendikçe rahatlıyorsun.
Doğadaki tüm hayvanlar ve bitkiler, doğaya uyum sağlayarak hayatta kalabileceklerini öğrenmişken, insanoğlunun evrenin kurallarına direnme çabası ve kendini acıtması nedendir acaba?
Uyum sağlamayı pek güzel bilen değişken Yay burcunda dolunay vakti geldi yine.
20 Haziran Pazartesi günü Haziran ayındaki ikinci dolunay oluşuyor. Bu pek sık görülen bir durum değildir.
İlki de Yay’da idi dolunayın. Bu seferki Yay’ın son derecesinde, 29 derecede. Yani Yay burcu bitmeden önce enerjisini patlattığı derecede.
Söyleyeceğim az ve öz bu sefer…
RUHU AÇ İNSANOĞLU
İnsanoğlu içinde her daim bir açlık taşır.
Sen de hissetin değil mi bunu?
Hissettin ki bu satırlara kadar okuyorsun.
Ruhlarımız büyüme, gelişme, deneyim kazanma ihtiyacı içinde her daim.
Dolunay vakti gelince ruhun arzuları daha bir yüzeye yaklaşır. Hele bu sefer ruhun arzuları bilince kadar ulaşıyor. Ruhumuzdan yükselenlere kulak verme günleri diyeceğim özetle…
“Ne demek bu?” dediğini duyar gibiyim.
İçin sıkılıyorsa, sıkışmış hissediyorsan hele, ruhunun bu dünyayla anlaşmasına aykırı yaşıyor olabileceğini düşündün mü hiç?
Yemeğe, abur cubura ve sevdiceğine boşuna sarma!
Ruhundaki açlığı okumak, öğrenmek, keşfetmek doyurabilir bu günlerde ancak.
Git kursa yazıl, yeni bir şey öğren, yapmadığın bir şey yap, yeni insanlar tanı, yeni hikayeler dinle…
Umudumuzun yeşereceği günler bir yandan da…
Bu yüzden ki geri çekilip büyük resme bakmayı akıl etmemiz lazım bu ara.
Büyük düşünmek için önkoşul gibi düşün bunu.
Sahi sen nereye gidiyorsun?
Uyanık mısın?
Otomatik pilota mı bağladın?
“Bakıyorum… Sadece geceye değil, aynı zamanda şafağa da…
Çünkü hiç kimse yeterince erken uyanmıyor.”
Henry David Thoreau
Haziran sonuna kadar olanları sindirme, tekrar değerlendirme, tamamlama ve dinlenme günlerindeyiz.
Sonra hızlanıyor her şey…
Sıkışmış hissettiğin konu için kendine yorabilirsin bunu.
Özgürleşme aradığın yere bak.
Büyümeyi arzuladığın yere bak.
Zihninin yapay üretimine değil, ruhunun arzusuna bak.
Bakmayı bilmiyorsan, öğrenmenin yolu dinlemeye başlamaktan geçiyor.
Neyi mi?
Kendini!
Sevgilerimle,
Burcu Vurkaç,
18 Haziran 2016, İstanbul